17 Aralık 2012 Pazartesi

Taraftarın Seveceği Futbolcu

Eskilerin yan yana maç izleme sohbetleri bugün artık klişe ve itiraf edemesek de kendi kendimize olmayacak bir ütopya. Yan yana maçları izleyen eskilerin sevdikleri futbolcu karakterleri de maalesef artık bugün çok azınlıkta kalan kişiler; hele hele ülkemizde bir elin parmaklarını geçmezler. Ben kendi adıma bu konuda örnek olarak bugünlerde Ivan Ergic'i gösterebilirim. Marksist olması değil; işine odaklanması, kameralara karşı dürüst olması vs. Ya da Aykut Kocaman. 96'daki o maç sonu konuşmasını yapan futbolcuyu sevmemek mümkün mü? Fanatizmin, holiganizmin ülke futboluna egemen olmaya başladığı günlerde bunun önüne geçmeye çalışan bir avuç insandan biri olarak gördüm kendisini. Yurt dışına bakalım; mesela Iniesta. Otobiyografisinde bir restoranda garson zannedilmesi -Guardiola'nın ilk sezonunda oluyor bu olay-  ve bozuntuya vermemesi, Barselona'da sade bir hayat yaşıyor olması -kendi seviyesindeki bir futbolcuyla kıyaslayınca sade-. Oleguer'i de severdim; dürüst bir futbolcuydu; felsefe eğitimi almış bir Katalan olarak en iyi döneminde İspanyol milli takımında oynamayı reddetmiş olması....

Geri dönelim ülkemize; ama genel olarak bizim taraftarımız şu futbolcuları sever; Felipe Melo, Diego Lugano.. Beşiktaş için bir örnek veremem şu anda çünkü kabul etmek gerekir ki Beşiktaş taraftarının bu konudaki bakış açısı hala biraz daha sağlam. Peki Galatasaraylılar niye sever Melo'yu? Basit; o maçlardaki saçma sapan hareketleri, Fenerbahçe'ye attığı gole cinsel organına topun değmiş olması, sahada çirkef olması, rakip futbolcuya zerre saygısının olmaması... Ama işte o derbilerdeki sözde hırslı görüntüsü yeter, rakibine daha da bir hırsla tekme tokat dalması yeter. Ama işte Melo dediğin adam bütün yaz da tribünlere oynar böyle, sizi unutmayacağım der ama dünyanın parasını alana kadar da o sevdiğiniz kulübü süründürür... Diego Lugano çok mu farklıydı? Değildi. Lugano'nun o meşhur derbide yaptığı saçma sapan hareketleri kim savunabilir? Ama bir maçta böyle yırtık formasıyla resmini çekip kendisini rahmetli Mehmetçik Basri ile kıyaslayanlar mı dersin? O çok sevdiğiniz Lugano basıp gitmedi mi hemen Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nden elenince? Ama yok o yine de sevilir, basın toplantısında göz yaşı döktü diye...

Bugün de Fenerbahçe taraftarı Raul Meireles'i bağrına basmaya başlamış, dün tüm tribünleri Fenerbahçe armasını öperek tahrik etti diye. Geçen sene aynı hareketi, aynı yerde Emre Çolak oyundan çıkarken yaparken sövüyordum kendi adıma çocuklar niye böyle şovmenlik yapıyor diye, bakıyorum bugün ondan 10 yaş büyük bir futbolcu aynı hareketi yapıp kahraman oluyor.. İşin acı tarafı Meireles göklere çıkartılırken, 5 yıldır kötü oynadığı maçlarda bile canını dişine takarak mücadele eden, kimseyi kırmamak için çaba gösteren, yaptığı yanlış hareketlerde bile herkesin gözünün önünde özür dileme erdemini gösteren Gökhan Gönül, sır Fatih Terim ile sarıldı diye maç sonu idam edilme noktasına geliyor.. Garip... Futbol ve taraftarlık olgusu çok garip, bizim ülkemizde ise bu gariplik açıklanamayacak düzeyde...

3 Ekim 2012 Çarşamba

Veda


Alex'in gidişi ile ilgili yazılacak çok şey var, ben yazmak istemiyorum çok fazla, okuduklarım yetiyor çünkü. Sadece Alex'i hatırlyacağım güzel anlardan birinin videosunu koymak istiyorum buraya ve tek sözüm var başımızdaki madrabaz herife; "Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı, Fenerbahçe de sana kalmaz"



8 Eylül 2012 Cumartesi

San Lorenzo Carrefour'a Karşı


Sevgili Eduardo:

Sana önceki gün San Lorenzo Stadı’nın yerine yapılan “Carrefour”da olanları anlatacağım. Süpermarkete çocukluğumun kahramanı, San Lorenzo’nun dört sezon arka arkaya gol kralı olan golcüsü José Sanfilippo’yla gittim. Birlikte tencere ve tavalarla, peynirlerle, kangal sucuklarla dolu reyonların arasında yürüyorduk. Tam kasalara doğru yaklaşırken, Sanfilippo birden kollarını açtı ve bana “Düşün,” dedi, “Boca’ya karşı o maçta meşhur Antonio Roma’ya tam buradan çivilemiştim o voleyi.” Çeşit çeşit konservelerle, mezelerle, sebzelerle dolu bir arabayı iteleyen şişmanca bir kadının önünden hızla karşıma geçip “Tarihteki en hızlı gol olmuştu.” diye ekledi.

Köşe vuruşunun yapılmasını bekleyen bir forvet gibi iyice yoğunlaşıp anlatmaya başladı: “O gün ilk maçına çıkan beş numaraya, maç başlar başlamaz topu bana doğru havalandır, dedim. Korkmamamasını söyledim; seni zor duruma sokmam. Ben yaşça bayağı büyüktüm, o daha küçüktü. Adı Capdevilla’ydı, korktu, becerebilir miyim acaba diye biraz sıkıntı yaptı.” Sonrasında Sanfilippo soluk bile almadan bana mayonez kavanozlarının olduğu reyonu gösterip bağırdı: “Tam şuraya bıraktı topu.” İnsanlar kaygıyla bize bakıyordu. “Top orta sahadakilerin arkasına, bayağı uzağa düşmüştü, tökezledim ama sonunda topa yetişmeyi başardım, tam şurada, pirinçlerin olduğu yerde, gördün mü?” Bana en alt rafı gösterirken mavi takım elbisesine ve ayna gibi iskarpinlerine bakmadan bir tavşan gibi sıçrayarak: “Top bir kere önümde sekti ve boom!” O müthiş soluyla gelişine vurdu. Hepimiz otuz küsür yıl önce kalenin olduğu yerdeki kasalara döndük ve hepimize top üst ağlara asılı kalmış gibi geldi; tam radyo pillerinin ve traş bıçaklarının olduğu yere.

Sanfilippo golü kutlamak için kollarını iki yana açtı. Müşteriler ve kasiyerler avuçları patlayıncaya kadar alkışladılar. Ben neredeyse ağlayacaktım: ‘Bebekyüz’ Sanfilippo 1962’de attığı o golü yeniden atmıştı, hem de sırf ben de görebileyim diye.

Eduardo Galeano - Gölgede ve Güneşte Futbol, s.159

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Spartak Maçı Öncesi


Kuşkusuz ki sezonun en önemli maçı Fenerbahçe için. Burada elenmek büyük sorun değil, Avrupa Ligi'nde gruplardan devam etme imkanımız olacak yola ama ekonomik açıdan tabi ki Şampiyonlar Ligi'ne gidebilmek daha önemli. Futbolcular açısından ise ilerideki sezonlarda kendi değerlerini artırabilmeleri için daha önemli bir pazar.

Mevzuubahis Fenerbahçe olunca, biz taraftarlar için herşey mümkün. Elensek de elesek de büyük bir şok olmaz ama bu turda eşleşeceği en güçsüz takımla eşleşmişken Fenerbahçe'nin gruplara kalması gerekir diye düşünüyorum. Spartak Moskova hiç de düşünüldüğü kadar güçlü bir takım değil, en azından Rusya'daki maçta izlediğimiz takım kura sonrası dile getirilen güçlü taraflarını pek gösteremedi. Öbür taraftan kabul etmek gerekir ki elindeki kadronun bilhassa hücum hattında çok iyi olmasına rağmen Fenerbahçe de düşünülen ve olması gereken yerin çok uzağında. Ayrıca Alex mevzusu da şu sıralar takım ve Aykut Kocaman için Demokles'in Kılıcı gibi sallanıyor. İlk iki sınav en azından skor olarak iyi atlatıldı. Ama önümüzdeki ilk kötü sonuçta malum olaylar yaşanacaktır. Umarım bu ilk kötü sonuç bu akşam olmaz.

Alex Aykut Kocaman olayında iki tarafın da haksız olduğunu görmek zor değil. Alex'in 18-19 yaşındaki futbolcular gibi tweet atması (hem de 8 yıldır bu ülkede olmasına, ülke basınını bilmesine rağmen) ne kadar yakışıksızsa, Aykut Kocaman'ın da Alex'i en azından geçen sene Del Piero'nun, daha eski zamanlarda Santillana'nın kullanıldığı gibi kullanmaması o kadar mantıksız. En azından bu akşam Alex'in kadroda olması, işler sıkıştığı anda güvenebileceğimiz biri olarak oyuna girecek olması şimdilik sorunu biraz olsun çözmüş gibi duruyor. Eğer Alex de rolünün ve zamanının azaltılmasını kabul ederse, bu şekilde oyunda kullanılması Alex, Aykut Kocaman, taraftar ve takım için çok daha iyi olur kanısındayım.

Akşam turu geçmemiz ülke puanı açısından da önemli gözüküyor. O kadar Avrupa Kupalarında kötü olduğumuzu düşünmemize rağmen iki takımımızın da ŞL gruplarına 3.torbadan katılma şansı var, Aralık ayına kadar 4 takımla devam etme şansımız var. Bu sene sonunda yerimizi garantilemenin yanında, önümüzdeki seneler için ülke puanı klasmanında yükselme şansımız dahi olabilir. Romanya'nın bile kupa kazanmadan yarı ve çeyrek finallerle Şampiyonlar Ligi'ne 3 takımla katıldığını düşünürsek, çok da zor bir ihtimal değil takım sayımızı arttırmamız.

Kısacası Bursaspor ve Trabzonspor'a göre çok daha zor bir durumda olan Fenerbahçe'nin elinde bir çok şey bu akşam....

28 Ağustos 2012 Salı

Marc Janko Transferi

                                   
Trabzonspor'un çok iyi bir transfer yaptığını söylemek lazım. Eğer Colman problemini de çözerlerse (ki çözdüler gibi gözüküyor) Trabzon sıkıntılarından kurtulur. Form tutan ve takıma adapte olan Soner'i de katarsak Janko'yu orta sahadan besleyen çok olacak gibi. Avusturya'daki gibi 39 gol atması zor ama Twente'deki performansını, hatta daha fazlasını da gösterecektir diye düşünüyorum Janko için.

Bu transferde anlamadığım tek nokta Porto'nun bu kadar kolay vazgeçmiş olması Janko'dan. Eğer Hulk da giderse artık bu sezon hücum hattında gol atacak sadece yeni transfer Jackson Martinez kalıyor. Hulk gitmese de bence Janko'yu tutmaları gerekirdi alternatif santrafor olarak. Evet James Rodriguez ve Iturbe de var hücum hattında ama golcü olarak sadece Jackson Martinez kaldı gibi. Porto'dan yeni bir hamle gelirse de şaşmamak lazım.